top of page

Okuryazar Mısınız? Peki Sağlıkta?

Halk arasında pek sevilen doktor-hasta fıkraları vardır. Genellikle doktorunun anlattıklarını yanlış anlamış, tedavi önerilerini yanlış uygulamış hastanın gülümseten hallerinden oluşur bu fıkralar. Yaşanmışlıklardan yola çıkılarak, belki biraz da abartılarak hikâyeleştirilirler; ama bu abartılar ne yazık ki durumun gerçeklik payının değerini düşürmez. Bir toplumun fıkraları, o toplumun gerçeklerinin kültürel belleğidir aslında.


Bizim toplumumuzun sağlıkla ilgili fıkralarında hastanın dinlediğini - okuduğunu anlamama, önerileri yanlış yorumlama, ilaçları kullanamama gibi faktörler ağır basar. Hekimler tarafından kaleme alınmış bazı kitaplarımız var raflarda, hasta diyalogları ve hekimlerin mesleki anılarını içeren… Onlardan birinden (Prof. Dr. Şaban ŞİMŞEK / Doktorum Altın Kafeste) bir alıntıyla devam edeyim yazıya:


“Bir çocuk hastamın genetik kaynaklı olduğunu düşündüğüm bulguları vardı. Annesine eşiyle akrabalığı olup olmadığını sordum: -Beyinle yakınlığın var mı?-Beyim dedim ya doktor, kocam işte! Daha ne yakınlığı olacak!”


Çocuklarda ebeveynlerinin akraba evliliği dolayısıyla oluşabilen genetik hastalıklar gerçeği bu annenin genel bilgi dağarcığının çok uzağında ki sorunun amacını anlayamamış. Bu örnekte görülen durum gibi kim bilir neler yaşanıyor hasta-hekim arasında, nice “fıkra gibi” olaylar var kim bilir…


İşte sağlık okuryazarlığı dediğimiz şey basitçe bu fıkralara konu olan hasta yaklaşımlarının literatürdeki bilimsel karşılığı… Bu okuryazarlık türünün bir toplumdaki derecesi, o toplumun sağlık bilinciyle ilgili çok önemli bir veri.


Sağlık okuryazarlığının ilgili otoriteler tarafından kabul görmüş farklı tanımları mevcut ama genel olarak şöyle ifade ediliyor:


“Hastaya tıbbi bir konuda herhangi bir bilgi verilmek istendiğinde, kişinin bu bilgiyi anlayıp  yorumlaması ve buna uygun davranış göstermesi.”

İnsanların sağlıkları ile ilgili olarak günlük yaşamlarında karar almak, yaşam kalitelerini yükseltmek ve sürdürmek, sağlıklarını geliştirmek, hastalıklarını önlemek amacıyla gerekli sağlık bilgisine erişme, anlama, değer biçme, onu kullanma motivasyonu ve yeterliliğidir.” 

Dünya Sağlık Örgütü ise (WHO / World Health Organization) sağlık okuryazarlığında elektronik ortam kullanımına ağırlık vererek: ““Sağlık bilgilerini elektronik kaynaklardan arama, bulma, anlama ve değerlendirme ve kazanılan bilgileri bir sağlık sorununun önlenmesi, ele alınması veya çözülmesine uygulama becerisidir.” Der. 

Sanırım bu tanımlardan sonra başta kendimiz olmak üzere çevremizin sağlık okuryazarlığının seviyesi ile ilgili birtakım çıkarımlar yapabildik. Öyleyse bir de Türkiye gerçeklerine bilimsel araştırma sonuç verileriyle bakalım.


T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü’nce yürütülen araştırmanın kamuoyuyla paylaşılan ve güncellenme tarihi Aralık 2020 olan sonuçları şu şekilde:

Türkiye genelini temsil eden 6 bin 228 hane üzerinden araştırmaya katılanların saptanan sağlık okuryazarlığı düzeyine bakıldığında %30,9’u yetersiz, %38’i sorunlu-sınırlı, %23,4’ü yeterli, %7,7’si ise mükemmel. Yani Türkiye’de yaklaşık olarak 10 kişiden 7’sinin sağlık okuryazarlığı düzeyi yetersiz veya sınırlı.

 

Araştırmanın diğer dikkat çekici sonuçlarına gelince;

 

·        Sağlık okuryazarlığı düzeyi düştükçe kronik hastalıklar artıyor. Çünkü Sağlık okuryazarlığı yetersiz olanların %43,5’i, sorunlu-sınırlı olanların %22,6’sı, yeterli olanların %19,7’si, mükemmel olanların ise %13,5’i hekim tarafından tanısı konmuş 6 ay veya daha uzun sürelidir devam eden bir kronik hastalığa sahip.

 

·        Sağlık okuryazarlığı yetersiz olanların sıklığı kadınlarda %35,3 iken erkeklerde bu oran %26,4. Yani erkeklerin sağlık okuryazarlık düzeyi daha yüksek!

 

·        10 yaşlıdan 9’unun sağlık okuryazarlığı düzeyi düşük. Yani aslında en riskli gruplardan birinde en az bilince sahibiz…

 

·        Bilimsel araştırmanın ölçeğinde yer alan bir soruya gelen yanıtlar ise çok anlamlı: “İnternet, gazete, televizyon, radyo gibi kaynaklarda daha sağlıklı olmak için yapılması önerilen bilgilerin güvenilir olup olmadığına karar vermek” maddesi %51 oranıyla “zor-çok zor” şeklinde yanıtlanmış. Yani toplumun yarısı kitle iletişim araçlarındaki sağlık bilgilerine güvenmekte zorlanıyor.

 

“Bu ilaç bana iyi geldi al sen de kullan.” Diyen iyimser (!) yaklaşımlarımıza, misafirlerine kalsiyum sandoz ikramı yapan ev sahipliğimize, kaynağı belli olmayan birtakım yazılardan, ürünlerin ilgili üreticilerinin bir pazarlama argümanı olarak kullandığı asılsız iddialardan etkilenerek kafamıza göre tabletler yutmaya / ürünler tüketmeye bir dur demenin vakti geldi.

 

İnternete kolay ulaşıyoruz, aradığımız her şey hakkında sayısız bilgi mevcut. Ama bunların bir kısmı “kirli” ve bu bilgi kirliliğinden kendini korumayı başarabilenler sağlık okuryazarlığı yüksek olanlar. Toplumun sağlık okuryazarlığının artması için çaba göstermek başta kamu yetkilileri olmak üzere sağlık profesyonellerinin de temel uğraşılarından biri… Sadece biraz daha kulak kabartmaya ihtiyacımız var, futbol ve dizilere duyduğumuz merakı biraz da sağlığımız için duymaya…

Comments


Bana Mesaj Gönderin

© 2024 by Zuleyha Abdulbakioglu

bottom of page